28 Ocak 2010 Perşembe

Rio de Jenairo

Iki sabahtir farkli bir kente gozlerimizi aciyoruz.
O kadar farkli bir sehir ki; renkli; hareketli ve biraz da urkutucu.

Buenos Aires´in dingin, duzenli yapisindan sonra burasi insani yoruyor. Oncelikle hava yine sicak ama bir de uzerine inanilmaz bir nem gelince katlanilamaz oluyor.

Sonra sahil seridi ama cevre tepelerle dolu. Caddeler, sokaklar bizim alistigimiz tarzda; dumduz degil kivrila kivrila ilerliyor.

Kalabalik da bir diger tanidik. Kalabalik ve trafik. Belirli saatlerde trafikte bekliyor olmak.

Insanlar canli ve sicak kanli. Yedigimiz yemeklerin lezzetleri daha bir bize yakin.

Bir de cografyasi inanilmaz. Koylar, deniz ve yesillikler icinde inanilmaz guzellikte bir sehir. Unlu; ayni zamanda dunyanin yeni yedi harikasindan biri olan Isa Heykelinin bulundugu tepeye finikuler ile çikinca insan daha bir anliyor guzelligini sehrin. O kadar genis bir alanda kurulu ve basini nereye cevirsen ayri bir guzellik. Sonra Suger Loaf dedikleri tepecige çiktik teleferik ile oradan ayri bir guzel goruluyor.

Ama yaptigimiz helikopter turu tam anlami ile buyuluyor insani.

Ne yazik ki kameramin pili bitti ve yanimizda sarj cihazi yok. Diger kamera ise mevcut pili ile nekadar dayanir acaba? Neyse yarin zaten donus basliyor. Cumartesi aksam uzeri Istanbuldayiz.

Ne kadar guzellik olursa olsun bence bu sehir uzun sure yasanilir degil. Oncelikle nem ve sicaklik. Sonra kalabalik, trafik. Bir de sehirdeki hirsizlik olaylari. Sehrin en luks restoranina gidiyorsunuz, garson gelip cantanizi sandalyeye bagliyor. Rehberiniz okadar çok uyarida bulunuyor ki sokaga yalniz cikmaya cekiniyorsunuz. Apartmanlarin onlerinde kocaman demir kapilar konmus, her birinde bir bekci oturuyor, geceleri insanlar kendilerini hirsizliktan boyle korumaya çalisiyor.

Birbirinden guzel plajlar Copagabana,Ipenama ama yaninda bir terlik ve havlu disinda hicbirsey goturmeyin diye tembihleniyorsunuz. Bir de kalabaligi anlatiliyor. Gerci hafta arasi biz o kalabaligi gormedik ama hafta sonu onbinler olur bu plajlarda deniyor.

Iste boyle, gormek guzel sey ama donus te ayri bir keyif. Evimi, en cok da tabiki cocuklarimi ozledim. Bu seyahat tam bana gore imis. Daha uzunu sanirim biraz fazla yorarmis beni.

28 Ocak 2010 - Rio de Jenario

26 Ocak 2010 Salı

Buenos Aires'de son gun

Dun Tigre denilen kanallari gezdigimiz bir gun du.

Bunun icin River Plate dedikleri delta bolgesine gittik. Inanilmaz guzellikte bir bolge. Buenos Aires'in merkezindeki yeni ve luks oturum alanlari genellikle cok katli binalar. Cok katli derken mini gokdelenlerden bahsediyorum. Ama bu bolgedekiler Buenos Aire'in en pahali konutlari imis. Bahce icinde villa vari yapilar ve hepsi birbirindan farkli mimariler. Zamaninda Ingilizler bu bolgeye yerlesmisler ve yerlesimi cok etkilemisler. Tren istasyonlari vs Viktorian stili, bazi evlerde. En onemli unsurlardan biri de her yerde gorulen yesilligin burada da inanilmaz boyutlarda olmasi.

Boyle guzel bir bolgeden gecip bir katamaran ile nehirde gezinti yaptik. Burada farkli boyutlarla 1000 adet adacik bulunuyor ve 3 km uzunlukta bir seritten bahsediyoruz. Nehrin en dar bolgesinda genislik 47km. Insan gorunce nehir degil deniz ile karsilastigini zannediyor.

Adaciklar uzerinde oturum var. Zaten yaklasik 3000 nufusu varmis bu adaciklarin. Gezdigimiz bolgede adalar okadar birbirine yakin ki... Burada gormeye alistigimiz sokaklar bile daha genis. Bu adalarda yasayanlarin ihtiyaclarini karsiladiklari hareket halindaki tekneleri gormek de cok ilgincti.

Gece yemeginde katildigimiz Tango sov da ayri guzeldi. Bir onceki geceki sov cok guzeldi. Ikinci gece aynisinn benzeri olur diye dusunuyordum ki pek de oyle olmadigini gordum hayretle. Gerci klasik tango danslari ayni figurlar ama beraberinde yapilan folklorik gosteri cok etkileyici idi. Kizilderililer ve Peru etkisi hissediliyordu. Bir de gauco denilen kovby gosterisi muthisti.

Bu sabah esimle yaptigimiz uzun bir yuruyusle Buones Aires'e hoscakal dedik. Sokaklarda serbestce dolasmak, ise yetismek uzere kosturanlari, calisanlari gormek de ayri bir his. Hafta sonu neredeyse bombos olan sokaklarda suregiden bir hayatin oldugunu hissediyorsunuz.

Artik tatilin son duragi olan Rio de Janerio'ya yolculuk vakti. Rehberimiz bu ikinci duragin daha keyifli olacagi dusuncesinde.

26 Ocak 2010 - Buenos Aires

25 Ocak 2010 Pazartesi

Bounes Aires'den Merhaba

Yeni islerimi yayinlamak degil bugunku mailimin amaci. Harika bir tatil geciriyorum, hic ummadigim kadar, bunu hatirlanir kilmak kendime.

Sadece Istanbul kisi yasarken burada 35 derecede olmak degil tatilin guzel olmasinin nedeni gordugum sehirden de fazlasi ile etkilenmem ayni zamanda. Bir de tabi bize sehri gezdiren rehberlerimizin basarisi ayni zamanda.

Buenos Aires o kadar buyuk bir sehir ki yaklasik 15 milyon nufusla ama hafta sonu sokaklar bombostu, ne trafik ne kargasa, gurultu.

Sehir dumduz bir alana kurulmus, ufak bir egimi turistlere gosterecekleri kadar duz alan. Egim dediysem siz Istanbul'un yokuslarini akliniza sakin getirmeyin kiyaslayamazsiniz bile. Sanki 2-3 merdiven cikmissiniz gibi okadar.

Ama caddeler muthis. O kadar alani bulunca nasil da duz ve genis caddeler yapmislar. Bir tanesi 9 Temmuz caddesi ve 16 serit var. Dunyadaki en genis cadde imis. 160m genisliginda sanirim. Sehir bir birini kesen dumduz caddelerle kurulmus.

Sonra parklar. Her yerde park. Inanilmaz bakimli, yesil ve guzeller. 140 adet park varmis sehirde. Her birinde heykeller. Zaten 3000 civarinda heykel vs. varmis gorulebilecek.

Sonra kisa da olsa inanilmaz tarihi yerler var. Eva Peron'un yasadigi ev gibi. Sonradan burada Madonna filmini yapmis. Eva Peron'un genc yasta olumundan sonra Avrupa'ya kacirilan cenazesi ulkeye yillar sonra geri donmus ve ozel bir mezarlikta ziyarete acik.

Sonra El Boca bolgesi ayri guzeldi. Bir zamanlar sefaletin merkezi olmus ve bu nedenle rengarenk boyalar ve tenekelerle kapli evleri hala sembolize eden bir er. O kadar renkli ki insan sasiriyor. Sonra sokakta resim yapip satanlar, tango dascilari ile civil civil.

San Thelma pazar gunleri kurulan bit pazari diyebilecegim alani ile bambaska. El isleri kadar bu pazarda antika esyalarda satiliyor. Bazilari gercekten cok guzel.

Bir de dun gezdigimiz at ciftligi. Gaco dedikleri kovboylari, sunduklari muhtesem etleri , tango ve kovboy sovuyla cok guzeldi.

Bunlara ait resimleri daha sonra ekleyecegim. Zaten Turkce karakter olmadigi icin yaziyi yazmam bile zor oldu. Sonradan duzeltmek uzere....

25. Ocak . 2010 - Buones Aires

19 Ocak 2010 Salı

Tuz Seramik Hamuru Denemeleri


Merhaba,


Bu tatil öncesi sanırım son kaydım olacak. Aslında bir kaç çalışmam daha var ancak henüz fotoğraflayamadım. Kısaca 1o gün kadar buarlarda olamayacağım. Ondan sonra da 1-2 hafta hem evde hem işyerinde tatilin acısı çıkarcasına yoğun olur. Bu da demek oluyor ki 2-3 haftalık bir ara veriyorum.

Tuz seramik hamurunu daha önce farklı sitelerde, hatta İngilizce olarak bile görmüştüm ama birtürlü deneme fırsatım olmadı. En son 10 Marifette ve Figen Abla’nın yaptıklarını görünce mutlaka denemeliyim diye düşündüm.

İki hafta önce bir Cumartesi günü hamuru yoğudum. Amacım da güller ve yapraklar yaparak boyayacağım takı kutusunun üzerine bunlarla bir arajman yapmak.

Hamuru yoğurmak en kolay kısmı idi. Ondan sonra gülleri yapmaya koyuldum. Öyle yapıyorum olmuyor, böyle deniyorum olmuyor. Ortaya kaba saba güller çıktı. Üstelik okadar zorlandım ki, tekrar tekrar yapmaktan bıktım. Üstelik ölçüyü de az tutmak için likör bardağı ile yapmıştım. Buna rağmen baktım bitecek gibi değil yapraklara geçtim. Ardından da papatya vari çiçekler daha kolay olur düşüncesi ile onlardan denedim.

Üstelik güllerin altlarının kutu üzerine yapıştığında kötü durmaması için nasıl yapılması gerektiğini de bilemedim. Şimdi ben bunları henüz boyamadım ama kolay kolay bunlara zımpara yapabileceğimi de sanmıyorum. Ne yapayım olduğu kadar. Kullanabileceğim bir şey çıkar herhalde karşıma.

Sanırım zarif güller yapabilmek için bayağı bir denemem gerekecek.

19.01.2010 – Salıpazarı

Vazoyu set haline getirdim


Merhaba,

Bu benim daha önce vazosunu tamamladığım çalışmanın devamı. Annem için set oluştursun istedim ve ilave olarak bir çerçeve ile iki de farklı formlarda tabak çalıştım.

Tabaklardan ilki geç çocukluk diyeceğim dönemlerime ait anıları çağrıştıran bahar dalı modelli tabak. O dönemde Paşabahçe’nin ilk çıkardığı farklı desenli ürünlerdi ve nasıl da gözdeydiler. Herkesin evine bir parça da olsa girmiştir sanırım. Bendekiler eksildikten sonra en sona kalan iki tanesi mutfakta kullanmayıp, boyama işlerine ayırmıştım. Bu çalışmayı yaparken elime geçti ve “hadi, bu da boyansın” dedim.

Diğer kare tabak bir arkadaşımın hediyesi idi. Yaklaşık 8 yıldır evde, ıvır zıvır bir sürü dağınıklığı topluyordu sehpa üzerinde. Onu da yeterince kullandığımı düşünüp değişime uğratmaya karar verdim.

Tabaklara ek olarak evde ham olarak duran ahşap çerçeveyi de ekleyince böyle bir set oluştu. Yalnız vazoyu yaklaşık 1 ay önce yaptığım için hangi renkleri karırştırarak, ne yapmıştım hatırlamakta zorlandım. Özellikle krem rengi üzerine renkleri karıştırarak oluşturduğum mor rengi tutturamayınca vazoyu da yeniden biraz renkelendirdim. Neyseki vernik atmamıştım henüz.

Şimdi bu çalışma verniklenmeyi bakliyor. Hafta sonu vernik bulamadığım için tatil dönüşü, yaklaşık 10-15 gün sonra tamamlanıp anneciğime teslim edilecekler.

19.01.2010 - Salıpazarı

18 Ocak 2010 Pazartesi

Kampanya katılımı için kartlar


10 marifetteki kartpostal kampanyasına katılmaya karar verdim. Ama zaman konusu sıkıntı olunca önce bir kaç tane hazırlayıp sonra katıldığımı belirtmek istedim.
Cumartesi öğleden sonrayı da bu konuya ayırdım. Konuyu da evdeki malzemeler ve denemek istediğim teknikler olarak belirledim. Hep yapacağım dediğim ama bir türlü yapamadığım şeyleri bu fırsatla minik minik çalışmaktı amacım.

Öncelikle sanırım adı Kaati idi kağıt kesmekle işe başladım. Daha önce stencil olarak kestiğim ve çok sevdiğim bir desen bu çiçek. Çok kereler de kullandım. Şimdi kartonu da bu desenle kesmek istedim. Evde bir süredir sakladığım kartonlardan yeşil olanını bu iş için seçtim. Deseni çizip kretuar bıçakla kemeye çalıştım. Ama bu iş zannettiğimden çok zor oldu. Bıçağımın ucunu değiştirmem gerekiyor ama belki de bu iş için ayrı bir bıçak mı gerekiyor acaba? Özellikle yuvarlak hatlarda problem çıkıyordu. Kesme işlemi bitince evdeki ekru renkli oluklu kartonu aynı boyutlarda olacak şekilde kesip üzerine yapıştırdım. İki nötral renk kullanım fikri hoşuma gitmişti ama sonuç biraz sanki pırıltı istiyordu. Ben de bakır rengi ve altın rengi boncuklu boyalar ile çiçeğin tohumlarını süsledim. Böylece ilk kartım oluştu.

Yine aynı rek yeşil kartondan artan kısmı ile başka bir kart yaptım. Bu sefer yeşil kartonu beyaz kapaklı kartona yapıştırdım. Üzerine de “doily” dedikleri hani çay servis yaparken altına koydukları dantelli kağıt varya onu yapıştırdım. Bunları hep yabancı sitelerde görüp beğeniyordum ama bir türlü yapamamıştım. Ne zaman bir yerde görsem beğendiklerimi çantama atarım. Neyse efendim bir tanesini uhu ile yapıştırdım. Ama ince kağıt uhuyu emince hiç güzel olmadı. Ben de kartonun öbür tarafına bu sefer stick yapıştırıcı ile yapıştırdım. Üzerine de nereden sakladığımı hatırlamadığım altın renkli süsü kurdele şeklinde oturttum. Sade ve şık olduğunu düşünüyorum.

Bir diğer çalışmada çocuklar için aldığım boyayı denedim. Baktım onlar kullanmıyor ben kullanayım istedim. Boyanın adını hatırlayamadım ama asetat gibi bir zemine önce kontör ile kalp şekilleri çizdim. Sonra elimdeki renklerle içini doldurdum. Yerinden kaldırabilmek için ertesi günü bekledim. Kuruyunca kaldırdım, cama tekrar tekrar yapışıyor. Kartonda ise durmuyor. Önce iki noktadan çift taraflı bant ile yapıştırdım. İçime sinmeyince kartın üzerine şeffaf bir dosya kapağından parça yapıştırdım, desenleri de üzerine. Sahibi onları oradan yavaşça alıp başka zeminlere taşıyabilecek.

Bir diğerinde sarı zemin üzerine baskı denemek istedim. Figen Ablanın yaptığı gibi dantel ile ama bendeki plastik danteldi. Aslında fena olmadı ama plastik boyayı emmediği için bazı noktalarda fazlaca oldu boya, denge sağlayamadım. Yine de zaminin üzerine oluşan nokta nokta baskılar bana çok hoş geldi. Ama çok sade idi. Ben de boyalı olan danteli de iyice boyayıp üzerine yapıştırdım. Sonrada devreye boncuklu boyalar girdi. Bakır, altın ve mor renk ile minik minik dokunuşlarda bulundum. En son da oğlumun panosundan artan oluklu mukavvanın üzerine yapıştılar. Bu kapaklı bir kart olmadı yalnız, arkası yok.


Bir tanesi simle yapılan çalışma. Hiç ben kullanmamıştım ama evde çocukların faaliyetlerinden artanlar duruyordu. Öncelikle boyutlu boyalarla kalpler çizdim. Kalplere oğlumun kimbilir hangi promosyon ürünü olan ıvır zıvırları arasından ayırdığım bu okları ekledim. Rengarenk oldukları için onları sevmiş ve saklamıştım. Sonra da kalplerin içlerini uhu ile doldurup bazılarına simleri serpiştirdim. İlk kez bu çalışmayı da yapmış oldum ama simler uzun süre dayanırlar mı acep?



Son olarak mavi renk kartonun üzerine sarı ve yeşil kartonlarla çiçekler yaptım. Bu kartonlar kızımın elişi derslerinden artmıştı. Renklerini çok seviyorum. Öyle hoş tonları varki. Sanki hepsi birbiri ile kullanılabilirmiş gibi geliyor bana. Her neyse önce kartonları delgeç ile deldim. Sonra delgecin içinden daireleri çıkarıp çiçek şeklinde kartona yapıştırdım. Çok mu sade oldu acaba? Benzerinden bir tane de küçük yaparak Adanaya gidecek olan hediyelerime ekledim.

İşte şimdilik bunlar hazırladıklarım. Umarım sahipleri beğenirler. Şimdi farklı teknikleri yine uygulayarak hazırlayacağım başka kartlar var sırada ama önce on günlük bir tatil var önümde Cuma günü başlayacak. Döndükten sonra inşallah. Kısaca bir 15-20 günlük ara veriyorum.

18.01.2010 - Salıpazarı

Adana'ya gidecek olan kırmızı çerçeveler


Merhaba,

Geçen hafta telefon ile konuşurken Adan ofisden bir arkadaşa bir uzmanlık sorusu sordum. Soruyu yanıtladıktan sonra "peki ne kazandım?" diye sordu. "Ne istersin?" diye soru ile karşılık verdim ama istediğini tek başına benim gerçekleştirmem imkansızdı. Zira IT ekibi hatta Almanya SAP bile bu konuda seferber. Benim de o anda beynimde bir ışık çaktı ama sesimi çıkarmadım.
Yine aynı hafta içinde bir gecede yapıldı bu çerçeveler.
Adana’ya gidecekler, Figen için. Umarım beğenir.


İkea’dan çok ucuza aldığım çerçeve seti idi bunlar, ahşap renginde. Yanda bu halini de ekledim. Bir kaç set daha yapabilirim aldıklarımla. Evde bulunsun istedim. Hediye olarak her an elimin altında verilmeye hazır olmak üzere.

Düz kırmızıya boyadığım zemin üzerine yine plastik dantelimi boyayarak yapıştırdım. Yapıştırırken de renk ve desen ile set oluştursun ancak her bir çerçeve farklı görünsün istedim.

Bu sefer biraz sade olsun istediğim için sadece vernikleyerek bıraktım.

Hafta sonu yaptığım kartlardan en miniciğini iliştirdim ekine, kurdele ile bağlamadan önce.

Ha unutmadan bir de oğlumun yaptığı resim var ama onu resimlemeyi unutmuşum.

Hafta sonu ben kartlarla uğraşırken o da resim yaptı. Yeni İkea’dan aldığım boyalarını kullanıyordu hevesle.
Sonunda
-Anne sen onları kime göndereceksin, diye sordu.
-İş yerinden abir arkadaşıma, diyerek anlattım.
-Peki çocuğu var mı, diye sordu.
-Evet var dedim.
-O zaman bu resmi de ona gönder, dedi.
Ama yaşını sormak aklına gelmedi. Ben de “tamam” diyerek pakete onun resmini de ekledim.

Bu sabah da postaya verilecek.
İyi günlerde kullansın.

18.01.2010 - SAlıpazarı

13 Ocak 2010 Çarşamba

Annemin vazosu

Merhaba,

Bu vazo annemindi. Resmini çekmedim ama cam vazo bana verdiğinde sanırım sudaki kireç nedeni ile beyaz beyaz lekeli bir halde idi. Bana “sen bunu boyayabilirsin” dedi. Kafamda kahve ve krem rengi tonları arasında geçişler yapacağım bir şekil oluştu önce.

Öncelikle zemini krem yaptım. Ama biraz fazla zamanımı aldı, istediğim gibi kapatmak zemini. Zaten yazın son günleri, tatil, okul hazırlıkları derken kaldı. Hatta annemin evinde kalmıştı.

Sonra öncelikle yarım işlerimi bitirmeliyim diyince aldım evime getirdim. Bir gün hobi merkezinde bu sticker desenini görünce hoşuma gitti dayanamayıp aldım ve vazoya uygulamaya karar verdim.

Öncelikle zemini biraz hareketlendirmek istedim. Açık mor, altın rengini kullanarak süngerle zemini biraz tamponladım ama bu sefer gözüme koyu gelince tekrar açık renk boyayıp aynı tonlarla ama krem rengi ile beraber geçtim.

Sonra üzerine varak desenini uyguladım. Hoşuma gitti ama çevresi boştu. Hemen çevresini boncuk boyalar ile çalıştım. Serbest elle şekiller verdiğim için biraz irili ufaklı bir görüntü oldu ama sürekli çalışmadığım için ancak bu kadar başarabildim.

İlk aşamada daha sade bir sonuç çıktı ortaya. Baktım bir şeyler eksik ama ne olduğuna karar veremiyorum bir kaç hafta öylece televizyonun üzerinde gidip gelip setyrettim. Sonra tüm zeminin açık kaldığını düşünü bu safer desen dışında kalan rengi daha koyu bir mor rengi ile oluşturdum.

Bu hali ile herkesin hoşuna gitmişti ama ben de hala birşeyler eksik modu vardı. Bir kaç gün daha seyrettikten sonra sticker’ın çerçevesini biraz daha zenginleştirme kararı aldım kendimce.

Hatta kızım anne “fazla karıştırma” dese de biraz daha altın rengi ve mor boyutlu boya ile o hat son şeklini aldı. Kızım “anne sen gittikçe daha kokoş şeyler yapmaya başladın” diye bana takıldı.

Son halini herkes daha çok beğendi. Ben de anneme takım olsun diye yanına tabak ve çerçeve de yapmaya kararverdim ama bakalım ne zaman tamamlanacak bu set. Henüz bu vazonun verniklemesi bile yapılmadı.

13.01.2010 – Salıpazarı

6 Ocak 2010 Çarşamba

Posta Kutusu

Kızımın çalışmasından sonra kendi eski çalışmalarımdan birini paylaşmak istedim.
Bu kardeşim için yaptığım bir posta kutusu.
Renkli çalışmaları seviyorum. Açık renk üzerine gördüğüm mermer dokusunu yapmaya çalıştım. Mavi, mavi. Sonra da üzerine ayıcıklar otutturdum, stencil çalılması ile.
Dedim ya tek başıma yaptığım ilk çalışmalarımdan. İsmi güzel yazmamışım. Muhtemelen sıkıldığımdan da düzeltmemişim. Keşke düzeltseymişim.
Yine de bence renkli ve neşeli bir çalışma.


06.01.2010 - Salıpazarı

Kızımın Tepsisi


Bu kızımın yaptığı bir tepsi.

Kendi yaptıklarımı fotoğraflarken “anne benim yaptıklarımı da çeksene” diyince onunkileri de zaman zaman buraya eklemeye karar verdim.

Kırmızı düz bir zemin üzerine at resmini dekope etti. Bunu yapalı 2-3 yıl oldu sanırım. Kullanmaya kıyamıyorum, bu nedenle odasında duruyor. Amcası beğendiği için çok benzerini ona da yaptı. Sanırım zemin rengi aynı idi, sadece dekopaj amaçlı kullandığı resim farklı.

Ben zaman zaman vakit bulduğumda Beşiktaş Hobi Merkezinde boyama yapmaya gidiyordum o zamanlar. Hem bu işi bilen birinin kontrolünde büyük parçaları boyamak için hem de farklı uygulama ve fikirleri de görebilmek için. Kızımı da yanımda götürüyordum. O da kendince boyamalar yaptı. Hatta birini öğretmenler gününde öğretmenine hediye etmişti.

Şimdi de oğlum boyama yapmak istiyor. Ama onunla çalışmak çok zor. Öncelikle sıkıntı solak olması. Onunla nasıl çalışacağımı bilemiyorum. Öbür yandan boyama yapmak istemesine rağmen çok hızlı düzen ve disiplinden sıkılıyor. Başlarsak hemen sıkılacağından korkuyorum. Ama söz verdim, Şubat tatilinde ona da bir şeyler boyatacağım. Bakalım neler çıkacak ortaya.


6.01.2010 - Salıpazarı

5 Ocak 2010 Salı

Yılbaşı Hediyelerim


Bu çalışmayı yılbaşı akşamı arkadaşlarmıza hediye etmek için hazırladım. Aslında yılbaşı öncesi buraya eklemek istemiştim ama bir türlü olmadı.

Sevgili eşim Pazar günü hep beraber gidiyoruz diyince ahşap malzeme alacak fırsatım olmadı. Ailece beraber çıktığımız Beyoğlu yürüyüşü esnasında ortaya attığı herkese çorap hediye etmek fikrini hemen hayata geçirince kendimizi çorap seçerken bulduk. Sonra “ya biz en iyisi ikincileri de alalım, bu az oldu” demesiyle ben atıldım, bırak ben bir şeyler yapayım diye.
Neyse efendim, ogün fazla yapacak bir şeyim yoktu. Malum, geç vakit eve dön, ertesi gün çocukların okulları için hazırlık yap, ütü vs. vs. vs...

Pazartesi günü de yağmurlu bir gündü. Deli gibi bir trafik.... Eve iş yerinden dönmem saatlerimi aldı. Ama gün içinde hazırlık yapmışım. Ne hediye hazırlayacağım, bunlar için neler alacağıma ait bir listem var elimde. Biliyorum ahşap bulamam bizim oralarda ama banyo seti yapabilirim diye düşündüm. Migrostan diş fırçaları için bir bardak, sıvı sabun için sabunluk, sonra mum ve sabunlar, bir de evde daha önce Tepe’den aldığım havlular.

Ama işyerindeki bu hesap çaşıya uymadı. İstediğim bardağı ve sabunluğu bulamadım. Yağmur yüzünden de bir yere gidemedim. Ben de konsepti aynı tutup malzemeleri değiştirdim. Kutu mendil aldım ve kulak çubukları.

Daha önce iş yerinden eve götürdüğüm kahve kutusunu boyayım dedim ama boya tutmadı. Olsun çare mi yo, önce peçete kapladım sonra boya attım üstüne. Eh havlularım krem rengi olunca onları da aynı renk boyadım. Kapaklar zaten uygun, kahve rengi, olduğu gibi bıraktım. Sonra üzerlerini peçete ile süsledim ve boncuk boya ile. Tabi aynı peçeteyi hepsine kullandığım için farklı tasarımlar uyguladım üzerlerine. Üç aileye de aynı malzemeler ile farklı şeyle vermek istedim.

Beni en zorlayan da selpak kutuları oldu. Koyu renklerin üzerini kapatabilmek için kat kat boya vurmam gerekti. Ne yazık ki gelip geçici. Ahşap veya başka bir mazlemeden olabilseydi keşke.

Aynı peçete uygulamasını selpak kutularına, mumlara ve kulak pamuğu kutularına da yaptım. Kafamda aynı desenleri havluya da taşımak vardı ama o kenar bantlarının üzerinde koyu renk çizgiler varmış. Ben de vazgeçtim. Aklımda olsun, bundan sonraki uygulamalarımda yapacağım.

Neyse efendim. İşte benim yılbaşı hediyelerim böyle bir gecede hazırlandı. Bir gece dediysem de o gece saat 2:30’a kadar otudum. Boyutlu boyalarımın ucları bozulmuş. Onlar da beni zorladılar. Tabi ertesi gün işten gelince de bunları verniklemem gerekti.

Vaktim olabilseydi hediye çantaları da yapacaktım. Ama bir yandan işyerindeki yoğunluk, bir yandan evdeki, bir de hastalığım eklenince onları satın almak zorunda kaldım. Havlu ve sabunları kutuların içlerine, onları da diğerleri ve çoraplarla birlikte hediye çantalarına yerleştirdim.

Şimdi kafamda böyle bir- iki set yapıp kenara koymak var. Bir de bebekler için benzeri birşeyler yapılabilir diye düşnüyorum. Mesela 2-3 kutu hazırlamak. Birinin içine bir tulum, diğerine body, diğerine oyuncak falan koyup kurdele ile bir araya getirilebilir.

Bizim işyerindeki arkadaşa söyledim. Boşaldıkça bu kutulardan ayarlayacak bana. Zaten açma halkalarını da istedim. Malum çerçevelerin arkalarına askılık olarak kullanabiliyoruz.

İşte yeni yıl hediyelerimin hikayesi bu. Beğendi arkadaşlarım ve bu beni mutlu etti. Keşke daha önce hazırlanma ve daha kalıcı versiyonlarını sunma şansım olsaydı.

05.01.2010 - Salıpazarı

2 Ocak 2010 Cumartesi

Yeni Yıl

Bugün biraz geç olsa da yeni yıl ile ilgili yazmak istedim.

Güzel bir yılbaşı gecesi geçirdik. Ailece ve sevdiğimiz arkadaşlar ile birlikte mütevazi bir otelde hoş bir gece.

Sıcak ve samimi bir ortamın dışında gecenin başarısı orkestranın kalitesindendi daha çok. Bir de arkadaşlarımızdan birinin çocuklar için hazırladığı süpriz unutulmazdı. Grupta bulunan onüç çocuk için Noel Baba kılığına girerek hepsine hediyeler sunması inanılmazdı.

Yeni yıldan önce bu gece için hazırladığım hediyeleri buraya eklemek istemiştim ama olmadı. Fotoğrafları aktarma için kullanacağım kablo işyerinde kalmış. En kısa zamanda yapacağım bu işi.

Neyse bu yazının amacı bu değildi. Yeni yıl için hedeflerimi kendime hatırlatmak, notlar düşmekti kendim için.

Öncelikle bu yılı kendime toparlanma yılı ilan ediyorum. Bunu da iki şekilde yapmayı planlıyorum:

1-) Evdeki yarım işlerimi bitirmek. Neler var yarım olan. Bir adet yap-boz, bir sürü örgü, dantel, yarım kalmış ahşap boyamalar ve 3 adetlik set olası beklenen etamin işleri. Bir listesini yapmalıyım önce.

2-) Evimde hep yapmak istediğim halde başlayıp yarım bıraktığım toparlanma hareketleri. Hobi malzemelerimi bir araya getirmek, kileri toparlamak, mutfak kilerine istediğim şekli vermek, kızımın ve oğlumun odalarını onlar için daha kullanışlı hale getirmek. Ha bir de şu nefret ettiğim salon perdelerine çözüm üretmek.

Daha önce yaptığım şeyler genelde birilerine hediye vermeye yönelikti. Birilerine birşeyler vermeyi seviyorum. Çocuklar ne zaman bir şeyler yapsam ne olursun bu bize olsun diyorlar, sonra da sitem ediyorlar. İşte bu yıl biraz evim için birşeyler yapmaya çalışacağım.

Ha evet var aklımda hediye olarak yapmak istediğim bir sürü şey. Umarım onlara da zaman bulabilirim ama önceliğim bu sene evim olsun istiyorum.

Bir şey daha istiyorum bu yıl, kızım ile yaşadığım sorunların azalmasını. Burada nasıl bir denge sağlayabilirim bilmiyorum hiç ama bu konuda birşeyler yapmam gerekiyor.

Umarım iyi bir yıl olur 2010, yaşadığımız tüm hastalık ve diğer olumsuzluklar 2009 da kalsın.

Gayrettepe - 02.01.2010