27 Haziran 2011 Pazartesi

Kapıma Gazetelik



Tatile gitmeden önce yaptıklarımdan bazılarını sergilemek istedim burada. Ama malesef koşturmaktan bir türlü zamanım olamadı, iki cümle yazıp fotoğrafları düzenlemek de zaman alıyor.

Ben de bari çok sevdiğim bu gazeteliği ekleyeyim istedim.
Bu, yıllar sonra tekrar ahşap boyama konusunda öğrenciliğe dönmemle beraber yapılan bir çalışma. İlk dersimin eseri ama bir türlü ikinci dersi yapmak nasip olamadı. O da tatil dönüşüne kaldı.

Klimt desenlerini çok severim. Bu desenli peçeteyi görünce peçete kabartma için kullanmak istedim.Yıllardır sayısız gazetelik yapmışımdır ama hala kapımda asılı bir tane yok. Bunu kendim için yaptım.

Öncelikle açık renk zemini boyadım. Kenarları kahve rengi ile mum eskitmesi yaptım. Önüne ise peçete desenini yapıştırdım. Sonra kabartmak istediğim yerleri kabartmak için kullanılan rölyef pasta ile geçtim. İşin bu kısmı biraz zaman alıyor ve sıkıyor insanı. Kuruyunca da üzerinde aynı desendeki peçeteyi tekrar desenlerin üst üste gelmesine dikkat ederek yapıştırdım. Sonra da el ile üzerlerine hafif hafif sıvazlarcasına baskı yaparak kabarık kısımların yukarıda diğerlerinin zeminde kalması için uğraştım.

Sonuçtan çok memnunum. Beğen çok beğendim, görenler de hep olumlu fikir beğendiler. Aslında bana kalsa dalların arasına ve yere minik renkli bir kaç nazarlık serpiştirirdim ama kızım “anne böyle kalsın” diyince ben de ellemedim. Bir süre böyle kullanalım bakalım. Şimdiden kapıdaki yerini buldu.

27 Haziran 2011 _ Salıpazarı

16 Haziran 2011 Perşembe

Bahara dönemi etkinliklerim




Merhabalar,

Uzun zamandır buralardan uzaktayım. İnsanın canı bazen bir şeyi yapmak istemez ya ben de o moddayım.

Aslında pek çok şey yapıyorum, hatta ahşap boyama ile ilgili olarak da bir dolu üretimim oldu ama nedense burada paylaşma şansım olmadı.
Hala da ne yazacağımı, nasıl yazacağımı bilemiyorum.Başlarsan bir türlü sonu gelir umuyorum. İçimde ki gözü yaşlı çocuğu biraz olsun avutmuş olurum belki böylece. (Yasemin Soysal’a ithaf etmem gerek sanırım bu cümleyi)

En son Nisan ayında yazmışım yazı. Oysa neler neler yaptım bu arada ahşap boyama olarak. Bir dolu aldığım malzeme boyanıp tamamlandı. Hatta bir bölümü acaba satılabilir mi düşüncesi ile bir mağazaya gönderildi. Mağaza dediysem de kendim de inanamadım bu tanıma. Sokak arasında, küçücük bir dükkancık aslında. Ben sahibi ile tanışmaya sonradan gittim, hanfendi telefondaydı, bu arada şöyle bir bakayım dedim. Kendi yaptıklarımı göremedim, bir tanesi haricinde. Buradan da anlaşılacağı üzere aslında pek de göz önünde değiller ama bir daha gittiğimde 1-2 fotoğraf çekerim, onları da yayınlarım. Çok hoş bir sahibi var dükkanın, emekli olmuş kendine meşgale yaratmaya çalışan bir hanım efendi. Hem de tek başına ayakta durmaya çalışıyor. Ben, boyamalarımdan ayrı olarak umarım ki işi rast gider.

Bu maceranın dışında ayrıca uzun zaman sonra ilk kez transfer ve beraberinde tamamlama yöntemi ile bir kutu yaptım. Aslında sonuç çok da hoşuma gitti ama biraz daha işi var kutunun.

Bir de yeniden ahşap boyama konusunda öğrenci oldum. Acıbadem de çok sevimli bir bayan, Yıldız Hanım’ın sıcacık atölyesinde bir gün geçirdim. Bir tepsi bir de kapı gazeteliği yaptım kendime. İkisi de peçete ile. Onları da paylaşırım, nasıllarıyla birlikte.

Bunlarla uğraştım ama çok da huzurlu bir dönem değildi bu dönem. Öncelikle, aslında bu döneme damgasını vuran en önemli olay Bülent Abiyi kaybetmemiz. Hiç beklemedik böyle bir sonu. Hep iyileşecek ve dönecek eve diye baktık. O her Bayrampaşa’ya gittiğimizde görmesek de varlığını bilirdik. Kimseyi kırmazdı, çocuklarda da ayrı bir yeri vardı. Yokluğu hissedilmeyecek gibi değil.

Toprağın altına bırakıp birini eve dönmek ne garip bir şey. Bu hepimiz için aynı son ama biraz da sıralı olmalı...Bu sene zamansız kayıplarımızın senesi oldu. Bunu derken de insan korkuyor, sanki devamını çağırır gibi. Ama bu son olsun demek de kayıplarımıza haksızlık gibi geliyor.

Aslında işte tam da bu nedenle yazamadım belki. Nasıl yazacağımı bilemedim. Hayatımızdan eksilen, yaşarken belli bir mesafede olan (ne çok uzak ne de dibimizde olan) birinin kaybıyla beraber aslında ne kadar sarsılabileceğini görmenin şoku birazda benimkisi. Sanki bir abin var da onun varlığı güven verir ya insana. Hani ihtiyaç duymasan da duyduğunda biri vardır ya orada, bilirsin. Oysa kendisinden öyle bir beklentim de olmadı hiç. Öyle bir noktada olsam varırmıydım yanına? Bilemiyorum. Ama demek ki kişiliği ile vermiş bu duyguyu bana.

Bu arada bir dönüşüm projesi başlattık ve bitirdik iş yerinde. Şimdi bazı ufak tefek ygulamaları ile meşgulum. Nasıl da zamanımı yedi ve yordu bu proje beni. Az değil Şubat ayından beri neredeyse hergün 60 km git gel, köprü geç az yorucu değil. Ama sonu güzel oldu, bakınca insan değdi diyor sonuca. Eğer aynı başarıyı günlük yaşantımızda da sağlarsak bir dolu soruna noktayı koymuş olacağız.

Benzer bir projeyi de evim için uygulamaya koymalı, bir 5S yapmalıyım. Birazını yaptım, yıllardır kıyamadığım dergilerimi gönderdim çöpe bu bile beni rahatlattı. Ama ev için daha yolun çok başındayım. Devamını da getireceğim, içimdeki çocuğu da alıp yanı başıma...BEN YAPABİLİRİM.

Daha çok şey var yazabileceğim bu döneme ait. Okuduğum kitaplar mesela. Bir de değişen hayata bakış açım. Hani kitaplar değil de neden, benim şiddetli değişim ihtiyacımla bir araya gelen bukitaplar ve etkileri. Hani şair demiş ya “damla kendini tamamlayınca damlar” aynı onun gibi, 5 yıl önce alıp sadece bir kaç sayfasından sonra bıraktığım kitabı elimden bırakamadım şimdi. Ne kadar ilginç...

Bunlar belki sonraya. Şimdilik kısa bir sergi son yaptıklarımla ilgili. Detaylı açıklamaları sonraya....

16 Haziran 2011 – Çayırova